Yetişkinliğin ilk zamanları zordur. Neyi nasıl yapacağını bilirsin, baban öğretmiştir. Bir türlü elin gitmez, bir güvene ihtiyaç duyarsın. Arkana dönüp bir göz attığında babanı görürsün, sana bakmaktadır. O bakıştan aldığın güven kapıları açar. Adımlarını atmaya, başarmaya başlarsın.
Bazen başın sıkışır, bilgin yetmez. Bir bilene danışman gerekir. Danışmanın bilgeyse öğrenemeyeceğin şey neredeyse yoktur. Güvenin yerinde, bilgin yeterli de olsa donup kalırsın bazen. Bir uyarana ihtiyaç duyarsın. Planlı programlı hareket edersen, önündeki hedef daha kolaydır. Hedefine yol gösteren varsa zaman kazanırsın. Bunların hiç biri yetmediğinde, hayattan tokadı yediğinde elinden tutup kaldıran kıymetlindir.
Fenerbahçe kıymetlisini, babasını, bilgesini, yol gösterenini uğurladı geçtiğimiz gece.
Her şey rüya gibiydi yedi yıl önce. Obradovic imza atıyor haberi, manşetleri doldurdu bir anda. Biz koca koca adamlar, şirket yönetenimizden tutun, makine başında ürünü kontrol eden işçisine kadar iş yapamıyorduk o gün. Yapılacak ödeme kimin umrundaydı, gömleğin yakası yanlış dikilmiş kim görüyordu?Hepimiz telefonda, ekran başında an ve an onu takip ediyorduk. Basketbolun büyük dehası Fenerbahçe’de göreve başlamıştı. Tam yedi yıl boyunca, onunla sevindik, hüzünlendik, güldük. Kah kaçan gidene kah sevinçten ağladık.
Maçın başlamasına 15 dakikadan az kaldığında, spor salonunda bir gürültü kopardı. Zeljko kapıdan görünürdü. Alkışlar, uğultular arasında alkışa karşılık verir, biz taraftarları selamlar yerine otururdu. O, masa hakemine imzasını verirken, hep beraber Obradovic ismini bağırırdık. Yedi sene her maç, her başlangıç böyle oldu. Maç devam ederken kenardan yükselen ses, on binlerce kişi arasından duyulur. Kostas ne yapıyorsun, Gigi sana onu mu dedim? Kızaran suratıyla, molayı aldığı gibi sahaya girer, günün şanslısının ! üstüne yürürdü. Herkes bilirdi, Obradovic üstüne yürüyüp sana bağırıyorsa hala umut vardı. Oyuncuların bir çoğu onu babası gibi gördü. Hepsi saygı duydu. Bazılarının öğretmeni oldu. Yere göğe koyamayanlar, kimse ile karşılaştıramayanlar vardı.
Taraftar olarak Zeljko’yu çok sevdik. Sebep sadece takıma verdikleri değildi. Biz onunla basketbolu tekrar öğrendik. Evde oturduk oynattığı setleri çalıştık. Gruplar kurduk. Yazılar yazdık. Kartopu gibi beraber büyüdü basketbol sevgimiz. Felsefesini bize aşıladı. Her röportajında, her maç konuşmasında neyin nasıl olması gerektiğini hep anlattı. Parayla ölçülemeyecek, kupa başarılarının içine sığdırılamayacak bir felsefeydi. “Kim olursan ol, hep çalışmalısın.” “ Yakınlarının söylediklerini kulak ardı etme.” “İyiliği kendin için yap, başkası için değil.” “Her sezon yeni bir sezon, eskisini unutmalısın.” ve daha nicelerini duyduk.
Türkiye gibi imkanları çok zor olan bir ülkeye bir hayali gerçek kılmak için adım atmıştı. Onun çok kupası vardı ama Fenerbahçe’nin hiç Avrupa kupası olmamıştı. Taraftara; gelin bu çocukları alkışlayın dedi. Oyuncularına; sizin için buradalar, onlara istediklerini verin dedi. Bize sağladığı en önemli şey inançtı.Bir tek şeyden vaz geçmedik. İnanmaktan. Sonunda kupamız da oldu ama ondan önemlisi sevdamıza inanan liderimiz vardı.
Bizler hayallerimize devam ederken, içimizi karartan söylentiler ayyuka çıktı. Kulüp ile Obradoviç arasında bir türlü sağlanamayan anlaşma, hiç istemediğimiz sona bizi yaklaştırdı. Geçen gece yarısı gelen bir açıklama, yüreğime ateş düşürdü. Gözünüze dolan yaşı, yanağınıza bırakmamak için, kendinizi sıkarsınız sonra o duygu bir yumru olup boğazınıza oturur ya. İşte o şekilde kalbim dağlandı. Obradovic Fenerbahçe ile yollarını ayırmıştı. Koçumuz kulübümüzü bırakmış, bir sene ara verip sonra kendi yoluna bakacağını söylemişti. Bir hava alanı fotoğrafına bakakaldım. Bir yıl ara ? Mola mı almıştı? Mola alsaydı şimdi bize bağırırdı, biliyorum ki o bağırmadığında umut kalmamıştı.
Hoşçakal Zeljko, yaşattığın her şey için minnettarım.
Can Sönmez
Commentaires